Geçmişe bakacak olursak; İngiltere’de başlayan sanayi devrimiyle istihdam oranlarında gözle görülür artışlar yaşanmıştır. Açılan büyük fabrikalar ile birlikte üretim artmış, işgücüne ihtiyaç oldukça fazlalaşmıştır. Kurulan makinalar büyük olduğundan dolayı iş artık evde yapılmaktan çıkmıştır. Fabrika sisteminin oluşturulması üretimin hızlanması açısından bakıldığında olumlu gibi gözükse de bu fabrikalarda çalışacak kişi açısından malesef aynı olumlu etkiyi yaratmamıştır. Erkekler ile birlikte kadınlar ve çocuklar da işgücüne katılmışlardır. Hatta erkeklerden ziyade kadınlar ve çocuklar daha ucuz işgücüne mal olduğu için fabrikalarda çalıştırılmak adına tercih sebebi haline gelmişlerdir. Tahmin edileceği üzere ucuz işgücünden en çok zarar gören çocuklar olmuştur.
O dönemin olumsuz yanlarından biri ‘’sömürü’’ idi. Emek sömürüsü göz ardı edilemeyecek kadar fazlaydı. Özellikle küçük çocuklar haklarını savunamadığı, düşük ücretle çalışmayı kabul ettikleri için tercih edilmeye başlanmıştı. Üstelik yaşı büyük çocuklar da değil bazen 5-7 yaş arasındaki çocuklar tercih ediliyormuş ki madenlerde kazınabilmesi gereken küçük tünelleri güzel yapabilsinler diye…
Endüstri devrimi döneminde kimsesiz çocuklar yurtlardan alınır madenlerde ve fabrikalarda çalışmaya götürülürmüş ve yine aynı dönemde ‘’yatak hiç soğumaz’’ mantığı söz konusuymuş. Bu mantığa göre çocuklar yaklaşık 20 saat boyunca çalışırlar ve aralıksız bir vardiya sistemiyle çalıştırıldıkları için sadece 4-5 saat uyuyabilirlermiş.
Günümüze bakacak olursak gelişmemiş toplumlarda bu anlayış hala devam etmektedir. Ülkemizde yaklaşık 1 milyona yakın çocuk işçi olduğu yapılan araştırmalar sonucunda saptanmıştır. Bu işçiliğin kayıt dışı yollardan gerçekleştirilmesi çocukların görünmez olmasına neden olmaktadır. Türkiye’de en az 42.000 çocuğun sokaklarda yaşadığı ya da çalıştığı tahmin edilmektedir; ancak gayri resmi rakamlarla 80.000’e kadar çıkmaktadır. Bu çocukların büyük çoğunluğu, belediyenin sağlayabildiği daha iyi yaşam standartları arayışı içinde şehirlere akın eden ve sosyal olarak sınırlılıkları olan göç etmiş ailelerden gelmektedir.
Örneklerle devam edecek olursak, ne yazık ki çoğu zaman gazeteye baktığımızda çokta yabancı olmadığımız manşetlerle karşılaşabiliyoruz:
Çocuk işçi 18 lira için can verdi!
Çocuk işçi sıva yaparken 5. Kattan düşerek hayatını kaybetti.
Antalya’da bir çamaşırhanede sigortasız olarak günde 13 saat çalıştırılan Sıddık ağır çalışma koşulları altında yorgun düşüp elini makineye kaptırarak sağ kolunu kaybetti!
Ve bunun gibi yüzlercesi…
Çocuk işçiliğin ortaya çıkmasının üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen sorun hala devam etmektedir. Bu sorunun çözülmesi için harekete geçilmelidir.
Çocuklar bizim geleceğimizdir; onların olması gereken yerler şantiyeler, inşaatlar, işyerleri değil okuldur. Irkı, dini, dili ne olursa olsun ayrım yapılmaksızın geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklara sahip çıkmalı ve onları korumalıyız. Çocuk işçiliğinin hala devam ediyor olması insanlığın büyük ayıbıdır. Ve çocukların çalışma hayatında yer alması sona erene kadar en büyük ayıbımızdan biri olarak kalacaktır.
Fotoğraf: Lewis Hine Sanayi ve Göçmen İşçisi fotoğraf sanatçısı
Yorumlar
Yorum Gönder