Despot evi 1862 yılında sarımsak taşından inşa edilmiş.
Hikayesi şu
şekildeymiş: Sahildeki binayı inşa ettiren Despot, Yunanistan’ın devlet olduğu
gün Rum halkının sevinçten verdiği bağışlardan çok para kazanmış. Ve o paraları
doğum yeri olan Yunda’ya (Alibey Adası) getirmiş.
Getirmiş olduğu paraların bir kısmıyla sahildeki binayı inşa ettirmiş.
Despot, gelirken yanında getirmiş olduğu paralarla rahat bir
yaşam sürmüş. 1877 yılının ocak ayında baskın yapan hırsızlar Despot’u öldürmüşler
ve bir rivayete göre evde buldukları altın gümüş kupalarla 15.000 Osmanlı
lirasını da alarak kaçmışlar.
Bir hafta önce Despot evini görmeye gittik; bahçesinde bir anne, baba ve
çocukla karşılaştık. Kendi aramızda konuşurken beyefendi sohbetimize katılıp ‘’522
kişiydik burada. Ne zamandır gelip görmek istiyordum ama bu şekilde bulacağımı
hiç tahmin etmezdim. Evin altından yürüyerek denizi geçer adaya giderdik. Yolda
kaplar, kılıç mılıç bir sürü şey bulurduk. Şimdi ne hale gelmiş. Önceden
buralarda hiç ev yoktu, şu üst tarafta küçük bir ev vardı. Huysuz yaşlı bir ev
sahibi vardı. Biz adada Türk olarak sadece 3 kişiydik. Başka kimse yoktu; o
yüzden halk bize çok işkence etti. 1983’te geldim 85,87ye kadar buradaydım. Halk
o zamanlar hep Yunandı, şimdi buradakilerle özdeşleşti tabii'' dedi ve yutkunarak devam etti.
''Her yer hazine burada, biz çocukken kazı yapar değerli
şeyler bulurduk. Burayı devletin koruma altına alması gerekiyor her yer
yıkılmış. Bir sürü anı yatıyor bu binada.Mesela şu karşı tarafta televizyon bulunurdu gider izlerdik. Yan
tarafında büyük bir çam ağacı vardı. Yemek vakti geldiğinde çanı çalarlardı
oradan, tek sıra olur hep birlikte giderdik…’’ diye yaşadıklarından bahsetti.
Ağzından cümleler dökülürken sesinin titremesini fark etmemek mümkün değildi.
Beyefendi şu an
virane hale gelmiş, duvarlarında sprey boyalarla yazıların yazılmış olduğu,
içinde çöpler barındıran binada yani çocuk esirgeme kurumunda büyümüş fakat
şimdi kendi ailesiyle birlikte büyüdüğü yere gelmişti. Yanında küçük kızı ve
eşi vardı. Kızına çocukluğunu anlatırken kızarmış gözlerindeki gözyaşlarını
içine akıtıyordu adeta. Yıkılmış duvarlar anıları kadar acı veriyordu, belliydi...
Yazıda bazı yanlışlıklar ve abartılar var. Adada 1923'ten beri mübadil Türkler yaşamakta ve bahsedilenin aksine Rum vatandaşlar Türklerin geldiği Lozan Antlaşması uyarınca 1923'te Yunanistan topraklarına döndüler.Bu tarihten itibaren sayıları iyice azalan Rum vatandaşların kalanları da 1950'lere kadar peyderpey göç ettiler. Yani 80'lerde burada Rumlardan eziyet görmesi bir hayal mahsülü veya fantezili acıklı bir hikaye oluşu ile açıklanabilir.(Ayrıca o binanın müştemilatlarıyla beraber 522 kişiyi barındırması imkansızdır. Mevcut en çok olsa 100 kişiyi geçmez.) Cunda'da doğup büyüdüm, hala burada yaşıyorum ve yer altındaki tünellerin gerçekliği hakkında hiçbir bilgiye rastlamadım. O da olsa olsa güzel olabilecek bir temennidir. Despot'un hikayesini duydum ama onun da gerçekliği hakkında kesin bir bilgi yok. Hasılı kelam bina güzel eskiden daha güzeldi. REstore edilip eski haline getirilse daha da güzel olur.
YanıtlaSilVespalaollovos'un yorumuna genellikle katılıyorum.Despot'un binası ve civarındaki müştemilat 1924 ten sonra " Dar'ül Eytam" veya "Himaye-i Etfal" ( Yeni adıyla Cocuk Esrgeme Kurumu ) ve buna bağlı İlk Okul olarak kullanıldı. Benim babam 1920 li yılların sonunda bu ilkokuldan yetim bir çoçuk olarak mezun olmuş. Bende bu binanın merdivenlerinde öğretmenleri ve sınıf arkadaşlarıyla beraber çok düzgün kıyafetleriyle çekilmiş fotoğrafları var.
YanıtlaSilMail: cealtug@gmail.com
YanıtlaSil